A'MAK-I HAYAL / Hayalin Derinlikleri

A’mak-ı Hayal, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi'nin (ö. 1913) masal-hikâye karışımı birtakım olayları alegorik bir üslûpla anlattığı tasavvufî ve felsefî eseridir. 

Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi Bu eserinde, Bilmek ya da bilmemek, olmak ya da olmamak arayışında olmayı, ismi “Raci” olan bir karakterin üzerinden Hakikat yolculuğunda olmuşla olmamışlar arasında yaşadıklarını masal tadında anlatır.

Anlattıkları ile insana Hakikati arama yolunda, aklın ve mantığın çözemediği birçok meseleyi çözmeye işaret eder…

Aynalı isimli bir dervişin, kitabın kahramanı olan Raci’yi hakikat yolculuğunda seyri sefere çıkarması, hakikat olana onu şahit tutmasının bir seyri temaşasıdır…

Tıpkı günümüz insanının bilinçli bilinçsiz etrafında meydana gelen olayları seyrederek şahit olması gibi…

Yaşadığı dönemin toplumsal travmalarının etkisi ile kendinden geçen kahramanımız kendisine bulduğu rehber ile yoluna devam ederek kendi hayalinin derinliklerine yürüyor…

Peki biz?

Biz yaşadığımız dönemin toplumsal travmaları ile ne hale dönüştüğümüzün farkındamıyız?

Farkında isek nasıl bir arayışımız var?

 

Varsa bu arayışımız da zekânın-aklın-ilmin-felsefe ve mantığın yeri nedir?

Bireysel olarak özgür irademiz ile seçimler ile tercihler mi yapıyoruz?

Yoksa sürü psikolojisi ile yüzümüze gülüp sırtımızı sıvazlayanların oluşturdukları algıların etkisindemiyiz?

Etnik aidiyetimizin, vatandaşlık bağlarımızın, dini inanışlarımızın hakikatlerine kendi araştırmalarımız dolayısı ile sahipmiyiz?

Yoksa bunlarda da sürü psikolojisi ile öğretilmiş-ezberletilmiş hayatı mı yaşıyoruz?

Dostum, yönetim gücünü elinde tutan insanlar (emperyalizm) mantığı, doğru ile yanlışı ayırt etmek için değil, her dediklerini mantığa uydurmak için icat etmişlerdir.

Şimdi size "Filan yerde, filan kralın oğlu dünyaya gelmiş, herkes düğün bayram yapıyor" desem buna hiç şaşırmaz hatta son derece doğal kabul edersiniz…

Fakat şöyle iyice düşünün, düşünün ki:

Birincisi bu çocuğun yaşayıp yaşamayacağı meçhul.

İkincisi iyi bir insan olup olmayacağı belli değil.

Üçüncüsü insan olduğu için iyiye değil de kötüye meyletme ihtimali çok yüksek.

Dördüncüsü, bir kralın oğlu olduğu için kibirli, bencil... hatta cahil olması da muhtemel.

Şimdi bu sıfatlara sahip olabilecek bir sübyan için şenlik yapılmasına veya emperyalizmin katliamlar yaparak çocukları telef etmesine ses çıkarmıyoruz da kimseye zararı olmayan garip gurebanın çocuğunun dünyaya teşrif etmesi dolayısıyla iki kişinin sevinmesine katlanamıyoruz.

Çünkü biz, sürü psikolojisi ile yüzümüze gülüp sırtımızı sıvazlayanların oluşturdukları algıların etkisinde olarak gücü elinde tutanların değil gariban insanların dünyanın düzenini bozduğuna inanıyoruz…

Koca koca fabrikaların değil etine sütüne ihtiyacımız olan ineklerin atmosfere zarar verip iklim değişikliğine yol açtığına inanıyoruz…

O nedenle biz, demokrasi ile kandırıldığımızın farkında olmadan kendi özgür irademiz ile değil oluşturulan algılar sonucu oy kullanıyoruz…

O nedenle ailenin, eğitimin, sağlık ve adaletin bozulmasına değil ekonomik rahatsızlıklarımıza odaklanıyoruz…

O nedenle hayallerimizin derinliği midemizin guruldamasından, bağırsaklarımızın gaz yapmasından öteye gitmiyor…