Bir Elinde Cımbız, Bir Elinde Ayna...

Ne atom bombası, 
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız, 
Bir elinde ayna; 
Umurunda mı dünya! 

Orhan Veli gözleri kapalı İstanbul’u dinlerken bu satırları gerçekte yalnızca kadınlar için mi yazmıştır, yoksa dünyayı umursamayanları, âlem yansa bir hasırı yanmayacakları mı kastetmiştir? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz...

Eğer gerçekte kast ettiği kadınlarsa, onların bu davranışları aile içinden başka ne çevrelerine ne de bir başkasına zararları var böyle yaptıkları için…

Ancak, beyninin bir yarısını midesine, diğer yarısını üreme organlarına endeksleyenlerin, siyasi geleceği için çalışan, bunun içinde bulunduğu günü kurtarmaya odaklanmış olanların, bir başka ifadeyle sürekli olarak hayvani duygularına esir olanlardan "çevrelerine" epeyce zarar geliyor. 

Havasından suyundan, olmaz olasıca doğasından mıdır bilinmez, türümüzün büyük bir kısmı neden hep böyle büyülenmişçesine bir tek kişinin ağzına bakarak sürü hayatı yaşamaya, gönüllü köleliğe razıdır...

Siyah-beyaz sporda Beşiktaş'ın rengidir yalnızca. Hayatın yaşanmasında siyah ve beyaz kadar ayrı değildir renkler, olamaz, olmamalıdır da.

Gök Kuşağının diğer renkleri, Gri alanlar da mutlaka vardır ve olmalıdır hayatın tüm güzelliklerini görmek, insan gibi dolu dolu yaşamak isteyenlere. 

En küçük bir eleştiri karşısında hemen gardını almaya hazır olanlarımız var.

Eleştiriye tahammülümüz, birbirimize saygı ve sevgimiz neredeyse sıfır.

İlla siyah veya beyaz denilecek, başka renklerden bahsetmek çok zor.

Griye bile tahammülümüz yok çünkü.

Davranışlarımız fanatik taraftarlar gibi, duygularımız benim takımımdan öte gitmiyor, gidemiyor…

Dünya, dolayısı ile ülkemizde adım adım sıkıntılı bir sürecin içine giriyor, bu konuda ortalık hepimizin bilir bilmez yaptığı uyarılardan ürettiği formüllerden geçilmiyor.

Ancak hepsi siyah beyaz…

Siyasiler ayrı bir dünya taraftarları ayrı bir dünya ama çoğunluk…

Çoğunluk, "Acaba bu uyarılarda hiç doğruluk payı var mı" diye düşüneceklerine, kaşlarını çatarak "Hıııı" diye parmak sallamayı tercih ediyorlar.

Son aşamada da her tarafa ağız dolusu beddualar geliyor...

Bir elde cımbız...  

İsrail-Abd ikilisi eli ile kıyamet kopacak, diye beklerken ve hükümet eli ile buna bir ölçüde kendimizi hazırlamışken, çoğunluğumuz, mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya devam ediyor, hala...

Çok eskiden de duyardık, Melhame-i Kübra, gibi sözleri.

Duyardık ve duyardık da asıl o zaman başlardık uyarılara ve yorumlara, bir gizli mesaj veriliyor galiba, diye.

Türk halkı böyle algılıyor çoğunlukla artık.

İki arada kalmış, Araf’ta yaşamaya alıştırılmış toplum bunu gerçekten de öğrenemedi mi, yoksa vatandaşımız çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da hala kendisini etkilemeyeceğini mi düşünüyor, tartışılır.

Yoksa aklı başka yerde, yani "bir elinde cımbız, bir elinde ayna" durumu mu?

Ekonomi ve siyasette böylesine karmaşık bir süreçteyiz.

Güvenliğin konuşulacak bir yanı ise hiç yok. Ekim 8 de bir taş atıldı Gazze de.

Mitolojideki gibi, "İlk taşı günahı olmayan biri atsın" denilebilseydi, bu taş sağanağı yine de yaşanır mıydı, bilemeyiz.

Ama o taş atıldı sonuçta.

Ve yaşadıklarımıza bakıyoruz da sanki bir kâbus görüyor gibi oluyoruz.

Savaş tırmanmış, nereye varacağı belli değil. Ekonomide sıkıntılar her geçen gün artıyor.

Adalet, eğitim problem üretmekten başka bir iş yapmıyor.

Üstelik bu kez kendi ayağımızı kurşunlamanın ötesinde yurtdışı kaynaklı bizi ilgilendiren bir sürü önemli gelişmeler var.

Ama biz tüm enerjimizi boş işlere harcıyoruz

Şimdi gelin de şu durumda Orhan Veli'nin o muhteşem şiirini anımsamayın... 

Tam da "bir elinde cımbız, bir elinde ayna" durumu yani…