Bitmeyen Döngümüz
DEVRİYE GÖREVİNDE OLANLARIN DEVR-İ ÂLEMLER İÇERİSİNDE DEVR-İ DAİM ETMESİNİN HİKAYESİDİR…
Yazılarımız ve yazgılarımız tarihsiz ve tarifsiz çabalar ile dolu bizim.
Mücadele ve eşliğinde Meşakkat ezeli dert çünkü bizimle beraber yaşıyor.
Meşakkat bizim kaderimiz iken ve kader de karanlıklar içinde ve Bilgisizlikten beslenen Cehaletin kara kışı belimizi bükmekte…
Son dönemde Kış kıyamet yine kapımızı çaldı.
Kapımızda olan gecikmeli gelen kışların en serti bu sefer... Kapı kırılırcasına çalınmakta farkında olanlar için…
Açılan kapıda rüzgâr uğuldar, kar toz bulutu, şiddetli fırtına camları döverken farkında olanlar ile mağarada gibi içeride tıkalı kaldığımızda yaşananlar yeni bir bilinç seviyesine yolculuğun başı...
Kar ve fırtına ile başlayan çok soğuk bir kış günü gibi alemler...
Bugün, yarın ve yarından sonra yaralı bir aslan ve mağara arkadaşları gibi uykuda olarak içeride kalacağız.
Penceremizin önünde kar birikecek ve belki de kızacağız bizi uykuya teslim eden soğuğa ve yüreği yaralı bilinç halimize….
Ancak!
Tefekkür edenlerin zevkini yakalayacağız mağarada.
Mağara arkadaşları gibi uyuyacağız ve yattığımız yerde yuvarlanacağız yıllarca.
Uyanmak ise; bulduğumuz ışık olacak.
Bulduğumuz ışıkla o kadar aydınlanacağız ki yaşadığımız kaderimize kızamayacağız bile.
Düşüneceğiz…
Düşüneceğiz ve düşüncelerimizi geleceğe aktarmak için kalıcı hale getireceğiz…
Düşünceler Kelimelere, kelimeler de cümlelere dönüşecek de aynı kışın rüzgarının penceremize doldurduğu karlar gibi birikecek içimizde…
Biz onları yazıya geçirirken İlahi Kudret sayesinde düşen karlar gibi uçup gitmeyecek…
Kendimizi de ikna edebileceğiz idrak ettiklerimiz ile…
Çünkü bu farkındalık idrak ile ikna olmadan olmaz,
Bu farkındalık seviyesini idrak ile ikna olmadan başka nasıl kazanabiliriz ki.
Bilinçli farkındalık ile kendimizi mutmain ederken, yazıya döktüklerimiz ile okuyucularımızın bazılarını da yazılarımızın yaratacağı idrak ile ikna edeceğiz…
Tabii ki okuyucularımızın karşısına kaynayan bir pınarımız var diye değil ilahi pınarın damlalarına mahzar olmuş bir farkındalık ile çıkacağız…
Bu farkındalık ile yazacaklarımız yalnız bir su kaynağını değil kaynağın sahibini de anlatacak…
Olduğumuz Pınarın başından okuyucularımızı “Selam”larken Huzurumuzu kuş cıvıltılarıyla (sesimiz) ve etrafımızı süsleyen çiçeklerle(yazımız) donatmak isteriz.
Okuyucularımızın rast gele bir pınarlardan su içmemeleri için her gün olduğumuz pınarı biraz daha az kusursuz halde anlatabilmek için çaba sarf ederiz.
Çaba sarf ederken, çiçeklerimizin (Yazılarımızın) dikenli olmamasına çok dikkat ederiz…
Ancak yine de aralarına dikenli otların karışmasına engel olamayız.
Sahip olduklarımız geçmişin mirası değil çabalarımızın mükafatıdır…
Başkalarının mirasına sahip çıkmanın ötesinde kendi kazanımlarımızı miras bırakabilmek için çabamız…
Düşüncelerimiz; Doğru mu? Değil mi? bilmiyoruz ama bildiğimiz deneyimlerimizin temelinde düşüncelerimizin olduğu…
Tecrübelerimizi de deneyimlerimizden elde ettiğimiz…
-Veysel’in dediği gibi
“iki kapılı bir anda yürüyoruz gündüz gece…
-Kul Nesiminin dediği gibi
“Ben Melamet Hırkasını kendim giydim (Kime Ne)”