Yeni Ekonomi Yönetiminde Türkiye'yi Neler Bekliyor?
Prof. Dr. Mete Gündoğan yazdı...
- | Son Güncelleme:
- | Yeni Günaydın
Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek görevine başladı. Kendisine çalışmalarında başarılar dilerim.
Şimdi sayın bakanımızla ilgili onu da içine alan daha önceden "Ekonomide üç tarz-ı siyaset" diye bir video çalışması yapmıştık.
Daha sonra da "Enflasyonda iki temel mücadele yolu" diye bir başka video çalışmamız daha var.
Şimdi o iki video çalışmasının adeta toplamı niteliğinde yani onların sonucu niteliğinde mevcut Sayın Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek'in ne tür bir çalışma yapabileceğini; o tarz ile enflasyonla mücadeleyle ilgili gideceği yol ile nereye ulaşabileceğimizi bir öngörüler demeti olarak sizlere takdim etmek istiyorum.
Sayın Bakan Şimşek devir teslim töreninde "Biz yatırım, istihdam, üretim ve ihracat zincirini yeniden kuvvetlendireceğiz. Bu döngüyü yeniden sağlamlaştıracağız. Ve yatırımlarımızı artıracağız. Dolayısıyla istihdam artacak, üretim artacak, ihracatımız artacak" dedi.
Evet, doğrudur.
Ama burada kritik olan halka; yatırım halkasıdır.
Oradaki kritik nokta ise, yatırım yapmak için parayı nereden bulacağınız noktasıdır.
Yani şu anda para yok, para olmadığı için de yatırım yapamıyoruz.
İşte bu "üç tarz-ı siyaset"te Sayın Mehmet Şimşek'in tarzı paranın yurt dışından getirilmesi yönündedir.
Dolayısıyla "Biz yatırım yapacağız" dediğimiz zaman, bu; "Yeni borç alacağız. Yeni borç alma imkanlarını oluşturacağız" demektir.
Sayın Bakan ne diyor?
Yine bakanın devir teslim törenindeki konuşmasından mütevellit bakacak olursak;
Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönmek dışında seçeneği kalmamıştır.
Yani Sayın Bakan diyor ki: "Biz küresel sermayeyi ülkemize çekmek üzere kurgulanan Ortodoks finans politikaları üzerinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz."
Yine Bakan Şimşek ne diyor;
Makro finansal istikrarı önceliklendireceğiz.
Yani makro finans görünümümüzü, ekonomik görünümümüzü öncelikle düzelteceğiz.
Yani dışarıdan bakan, elinde doları olan yatırımcı bize bakacak, ekonomik görünümümüz iyi görsün ki bizi, gelip bize parasını versin.
Bakanın söylediği budur.
"Peki bunu nasıl yapacağız?" sorusunun cevabı olarak da Sayın Bakanımız diyor ki:
Şeffaf olacağız, tutarlı olacağız, öngörülebilir olacağız. Bu ilkeler çerçevesinde ama uluslararası normlara uygun olarak, yani yabancı yatırımcıyı celp edecek şekilde bu şeffaflığı, tutarlılığı öngörülebilirliği göstereceğiz ki kurala dayalı öngörülebilir politikalar ortaya koyacağız ki yabancı sermayede ülkemize gelebilsin.
Şu anda böyle bir tutarlılığımız yok. Şeffaf değiliz. Öngörülebilir değiliz. Uluslararası normlara uygun hareket etmiyoruz. Yani bunları değiştireceğiz.
Burada aslında, daha önceki maliye bakanının "Biz Ortodoks politikalardan heterodoks politikalara yelken açtık. Oraya doğru geçeceğiz" dediğinin tam zıttı yönde hareket edeceği, bir bakanın ağzından teyit etmiş oluyor.
Ve aynı zamanda merkez bankasını nasıl kullanacağına dair de çok net bir portre çiziyor bize:
Merkez bankasının enflasyonla mücadelesinde destek olacağız.
Yani bakanın dediği şudur: Merkez bankasının görevi fiyat istikrarıdır.
Enflasyon yani fiyat istikrarı demek, "enflasyonla mücadele yapacaksın" demektir.
Zaten Ortodoks finans anlayışının merkez bankalarına yüklediği misyon budur. Sadece bu misyonla hareket etmesini ister.
Sayın Bakan da daha devir teslim töreninde, daha işin besmelesinde bunun taahhüdünde bulundu.
Peki bu politikalar sonucu nereye ulaşacağız?
Yani bakanın söylediğine göre;
Bir mali disiplin oluşturacağız.
Fiyat istikrarı sağlanacak. Yani enflasyonun bu durumda tek haneli rakamlara kadar düşüreceğiz.
Sonunda ne olacak? Cari açığımız düşecek.
Cari açığımız düşünce de ihracat, ithalat, dış ticaret derken biz öngörülebilir, yönetilebilir ve hep birlikte kalkınabileceğimiz makro ekonomik dengeye ulaşacağız.
Şimdi bu açıklamalarından öyle anlaşılıyor ki Sayın Bakan Şimşek, yeni dönemde maliye politikalarından ziyade, para politikası için kendisine hedefler koymuş.
Yani bunun anlamı da şudur:
Enflasyon düşsün, kur dengeye gelsin de; ekonomi büyüme durabilir bir müddet. İhracat buna bağlı olarak düşebilir, işsizlik artabilir, dış borç artacaktır elbette.
Bunların birincil önceliği yoktur. Yani ilk planda bunlar öncelikli değildirler. Kur dengelensin, enflasyon olmasın. Bu ilk planda bizim için yeterlidir. Kur dengelensin, enflasyon olmasın.
Şimdi bunun için de ne yapacağız?
Bu dengeleme çalışmalarını yabancı sermaye için yapıyoruz.
Yabancı sermaye diyeceğiz ki:
Korkma Mr. Yabancı Sermaye. Gel dolarını ver TL'yi al. O TL'yi faize yatır. Borsaya gir. İstersen biraz da reel yatırım yap.
İyi de yabancı sermaye niçin gelsin?
Yabancı sermaye gelmek için öncelikle ne ister?
Türkiye'de ekonominin dengelenmesini ister.
Dengelenmek, enflasyonda ve cari açıkta düşüş ister.
Yabancı sermaye parasını niçin versin?
Türkiye'nin öncelikle Sayın Bakan'ın "fair value" dediği, kendisine göre makul bir seviyede TL'nin düşmesini ister.
Yani bu kur artacak demektir. Bunun da artmasını ister.
Kendi ayaklarınız üzerinde makro göstergelerinizin cari açığın düşmesini ister.
Nominal faizden para kazanacağına inanırsa gelir.
Nominal faiz de enflasyon + reel faiz demektir.
Yani buralara gelirse yabancı sermaye gelir. Yabancı sermaye yoksa normalde gelmez ki.
Yabancı sermayenin Türkiye'nin cari açığını fonlama diye bir görevi yok.
Zaten adı üzerinde; yabancı yatırımcı: Siz ayaktaysanız, güçlüyseniz, ekonominiz iyiyse "Ben de bu ekonomik şartlar içerisinde bir şeyler kazanayım" diye gelir.
Tıpkı bankalar gibi... Bir şirketsiniz, çalışıyorsunuz, her şeyiniz tıkırında, güçlü bir şirketsiniz, üretiyorsunuz, satıyorsunuz, çarklar dönüyor, para kazanıyorsunuz; kapınızda bankacılar, banka müdürleri biter. Telefonla halinizi hatırınızı sorarlar, selam verirler, zorla size kredi vermeye çalışırlar.
Neden? Çünkü siz kazanıyorsunuz, onlar da bu kazanca ortak olmak ister.
Ama batan bir şirketseniz size kredi vermek istemezler. Yani bankaya ihtiyacınız olduğu zamanda banka sizin yanınızda olmaz.
Şimdi bizim gibi bizim de yabancı sermayeye ihtiyacımız olduğu anda yabancı sermaye bize gelmez.
Gelmesi için ne yapacaksınız?
Gelmesi için bu makro finans görünümünü onlara cazip gelecek şekilde değiştireceksiniz.
Bu yatırımları, bu düzenlemeleri yapacaksınız.
Şimdi dolayısıyla yabancı sermayeyi çekecek şekilde geleceksiniz.
Bu ne demektir?
Bu, sizin dolarınızın Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi "fair value"u belli bir değere, yabancı sermayeye çekecek kadar yüksek bir değere kadar artırılması demektir.
Yani bir müddet bunu artıracaksınız.
Bunu bir müddet artırmak ne demek?
Yani dolar bir müddet artacak ama çok artmayacak.
Şimdi yabancı sermaye elinde dolar var, gelecek Türkiye'ye verecek dolarını.
Kim alacak bunu?
Bunu iki grup alabilir:
Birincisi Merkez bankası alacaktır. Merkez bankası alacak, TL verecek.
Ya da -ben gelişmelerden öyle anlıyorum ki- KKM hesaplarını da yabancı sermayeyi Türkiye'de yerleştirmek için bir aparat olarak kullanacaklar.
Peki nasıl kullanılacak?
Diyelim ki bir müddet yabancı sermaye gelinceye kadar kur seviyesinin artışına şahit olacağız.
Kur seviyesinin artışıyla birlikte yabancı sermaye artık "Ya bir dakika, Türk lirası iyice değer kaybetti. Ben buraya gelip yatırım yapabilir miyim" diye düşüncelere sahip olduğu anda, artık yavaş yavaş gelişler başlayacak demektir.
Merkez bankası sonsuz miktarda TL basıp da bunlara da veremez.
Ne olacak?
Eğer kur seviyesindeki artış faiz artış hızından daha fazla olursa, hele hele biraz da finans piyasasına "KKM kapatılacak", "KKM tasfiye edilecek" gibi bazı spekülasyonlar, bazı yazılar, bazı söylentiler yayılırsa;
İnsanlar birden KKM'den çıkıp yabancı sermayenin getireceği dolarlara saldıracaklar.
Tabii orada KKM'de 130 milyar dolarlık bir para var. Bunu bir anda yapmazlar. Kademe kademe.
Şimdi dolar gelişlerine, yabancı sermaye gelişlerine sağlayacak şekilde belli bir değere kadar arttıktan sonra KKM hesaplarının da çözülerek dolara doğru gittiğini göreceğiz.
Dolar bir müddet artacak, biraz dinecek; sonra daha hızlı bir artışa başlayacak.
İşte o artış esnasında diyecekler ki;
Ooo dolar aldı başını gidiyor. E ne yapalım? İşte onu durdurabilmek için bu sefer faizleri yükseltelim.
Şimdi bu şekilde neticede yabancı sermaye içeri gelecek.
Öncelikle sen kendini, makro ekonomik görünümünü dengeleyeceksin, içeri geldiği zaman belli bir değerden gelecek, yani bu kadar TL ona göre daha değeri yüksek, düşmesi gerekiyor; kurun değerinin artması gerekiyor.
Oradan girişler başladığı zaman, bir müddet sonra millet KKM'den çözülüp de tamamen dolara saldırmasın diye faizler dağıtacak.
Ne olmuş oluyor?
Yabancı sermaye önce düşük, değersiz TL'den ülkeye girdi. Buradan kazandı.
Artı bir de yüksek faizlerden kazanacak.
İşte uluslararası normlara uygun dedik ya, nominal faiz getirisi yüksek olacak.
Ne demektir o?
Enflasyon + reel faiz getirisi demektir.
Bunlar da yüksek olacak.
Dolayısıyla bunları aldıktan sonra içeride faiz getirisi; enflasyon üzerinden çalışmalarını işte gerek portföy yatırımlarıyla ilgili gerek kurdan giriş çıkışlarla ilgili çalışmalarını sürdürerek parasından para kazanmaya devam edecek.
Bu bizim klasik, borç-faiz-borç döngüsü demektir.
Efendim bu nereye kadar gidecek?
Bu belli bir zaman sonra, kişilerde var olan birikimler ortadan kalkıncaya kadar, servetler transfer edilinceye kadar devam edecek.
Neticede ne olacak?
Özetlersek; bu tarz ekonomi yönetiminde devlet öncelikle makro görünümünü ayarlayabilmek için, "kemer sıkıyorum" adı altında memuruna, işçisine gelir kaybını telafi edecek kadar para veremeyecek.
Ondan sonra yatırımlarını durduracak, yatırımları eskisi gibi para ayıramayacak.
Daha sonra harcamalarını kısacak.
Bunları kıstıktan sonra kademeli olarak faizleri de dolara bakarak; dolar girişini ayarlayarak kademeli olarak arttıracak.
Faizde değil planda; politika faizlerini 25-35 bandına kadar kaldıracak.
Bunun yanı sıra ne yapacak?
Vergi düzenlemeleri yapacak.
Yeni vergiler koyacak.
Yeni vergiler koyamazsa, yeni vergi koyacağı yer yoksa, var olan vergilerin oranlarını artıracak.
Sonra birçok şirket batacak. Çünkü bu yüksek faizler karşısında şirketler çalışamayacaklar, batacaklar.
Batan şirketler gerek KGF üzerinden gerekse kendi yükümlülükleri üzerinden var olan yükümlülükleri hazineye transfer edecek.
Dolayısıyla 85-80 milyon insanın yükümlülüğü borcu haline dönüştürülecek.
Ayrıca, işsizlik artacak.
İşsizlik nereye kadar artacak?
Gelirler artmayacak. Gelirler artmayınca kişilerin bir yaşam standartları var ve onları koruyabilmek için kişiler bu zamana kadar edindikleri varlıkları, servetleri sermayeye transfer etmiş olacak.
Şimdi bakın -"Ekonomide üç tarz-ı siyaset" videomu mutlaka dinleyin- bu tarzda varlık ve servet transferini yabancı rantiyecilere yaparız.
Bir başka tarzdan daha bahsetmiştim: Buna mecbur değiliz, bir başka tarz daha var, demiştim.
Onu da "Berat Albayrak tarzı" olarak özetlemiştim. Orada varlık ve servet transferini yerli rantiyecilere yaparsınız.
Bir üçüncü tarz da hatırlarsanız "Naci Ağbal tarzı"ydı. Bürokrat tarzı. Yani oradan ne ölünürdü ne olunurdu. Mevcut statüko korunurdu. Muhafazakar bir politika takip edilirdi.
Şimdi eğer Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün bu olaylar olurken sabrederse, bir gece kararnamesiyle bakanı görevden almazsa, sabırla "İşin sonunu göreyim" filan derse ekonomik olarak çok zor bir sürece giriyoruz.
Hatta girdik aslında.
Bu, neticede yabancılara servet ve varlık transferiyle sonlanacak bir süreç.
Ama o sürecin sonunda yeni bir döngü başlayacak.
Bunu da "Enflasyonla mücadele tarzı"da anlattım.
Bunlar 20 yıllık süreçler; hayatın garip cilvesi, bu sürecin başlangıcında Sayın Mehmet Şimşek vardı, sürecin sonunda da onun var olduğunu görüyoruz.
Yani süreci aslında kendisine tamamlattırmış oluyorlar bir bakıma.
Yani bu bilinçli olarak mı yapılıyor, yoksa rastgele mi yapılıyor; tabii o konuları bilemiyorum.
Ama ekonomik olarak bu süreç bu şekilde tamamlanacak.
Varlık ve transferi biz düşük bir enflasyona ulaşmış olacağız.
Faizler düşük olmuş olacak.
Büyüme yeniden harekete geçecek.
Dolar düşük olmuş olacak nispeten.
Ve yeniden büyümeye başlayacağız.
Yeniden varlık ve servet edinmeye başlayacağız.
Tabii o zamana kadar ekonomik olarak zor dönem olacağı gibi sosyal çalkantılar riski de çok yüksek olacak.
Neden?
Çünkü şirketler batmamak için maliyetlerini kısacaklar.
Maliyetlerde ham madde maliyetleri var, enerji maliyetleri var; ama önemli bir maliyet de işçi maliyetleri.
Şimdi enerji maliyetlerini kısamaz. Hammadde maliyetlerini de kısamazç.Onların belli bir değeri var. Yani o da ekonomi çarkı içerisinde bir zincire bağlı.
Ama kendi işçilerine diyecek ki: "Kusura bakmayın, ücretlerinizi artıramıyorum." Onlar da kabul edecek.
Ya da şirketler kapanacak. İnsanlar işsiz kalacak.
Ama şirketler ayakta durabilmek için işçi maliyetlerini düşürebilmek için ne yapacak?
Kayıt dışı işçilere, yabancı işçilere; sığınmacılara, mültecilere… yönelecek. E bunlara yönelindiğini görünce kendi insanımız, orta direk ve altı; kaldı ki buradan etkilenecek insanımızın oranı yüzde 80'in üzerindedir.
Çünkü Türkiye'de orta ve düşük gelirli insanlar, ağırlığı oluşturur; bu, para olarak baktığımızda yüzde 80'in üzerindedir.Bu insanlar işte işimizi bunlar alıyor.
Bunlar mesela bir asgari ücretli 10 bin liraya çalışıyorsa, gelecek yabancı 4 bin liraya çalışacak. E buna bilenecek o da.
Ve dolayısıyla bu, birincisi sosyal huzursuzluklara vesile olacak.
İkincisi de son çeyrekte tarımda ve sanayide gerilemeler görüyoruz.
Bu dolar artışı bir müddet sonra doları dizginlemek için faiz artışıyla aslında yabancıya iyilik yaparken yerli sanayiyi de çökertmiş ya da yerli sanayinin sahipliğini sahipliğinin el değiştirmiş olduğunu görürüz.
İşte size "Ekonomide üç tarz-lı siyaset" videomda bahsetmiş olduğum -ki kaldı ki Sayın Şimşek'in göreve gelmeden önce yapmış olduğumuz videolardır onlar- bu tür ekonomi tarzında olabilecekleri sizlere öngörü olarak önünüze koydum.
Bu bir yatırım tavsiyesi olarak yapılmış video değildir. Ancak yatırım yapacak olan insanlara da zengin içerikler, zengin ufuklar sunduğuma inanıyorum.
Hepinize hayırlı işler ve hayırlı çalışmalar diliyorum.
Independent Türkçe
YORUMLAR
Yorum Yap