Uzmanı Uyardı: Migren, Sıradan Bir Ağrı Değil!

Araştırmalar, migrenin özellikle kadınlar arasında yaygın görülen genetik bir baş ağrısı türü olduğunu ortaya koyuyor.

  • | Son Güncelleme:
  • | Yeni Günaydın

Euronews'a konuşan Nöroloji ve Elektronörofizyoloji Uzmanı Melek Özarslan, migrenin sadece fiziksel bir rahatsızlık olmadığını, hastaların nöbet öncesinde görme bozuklukları, kulak çınlaması gibi duyusal sorunlar da yaşayabileceğini belirtiyor.

Neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir baş ağrısı türü ve genetik bir hastalık olan migren, pek çok farklı tetikleyici ile hayatı zorlaştıran nöbetlerle kendini gösteriyor. Bu karmaşık ve bazen halüsinasyonlarla seyreden baş ağrısının tedavisi ise günümüzde hala birçok kişi için merak konusu.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, migrenin özellikle kadınlar arasında yaygın görülen genetik bir baş ağrısı türü olduğunu ortaya koyuyor.

Lancet Neurology Dergisi’ndeki migrenin epidemiyolojisi ve bakım sistemlerine odaklanan 2021 tarihli bir makaleye göre, migren dünya genelinde 1 milyardan fazla kişiyi etkiliyor ve bu durum, küresel ekonomiye önemli bir yük getiriyor.

Euronews'a konuşan Nöroloji ve Elektronörofizyoloji Uzmanı Dr. Melek Özarslan, migrenin sadece şiddetli bir baş ağrısı değil, aynı zamanda hayat kalitesini ciddi şekilde etkileyen karmaşık bir nörolojik rahatsızlık olduğunu vurguluyor.

Çeşitli tetikleyicilerle ortaya çıkan migren atakları, bazen halüsinasyonlarla seyredebilirken, tedavi süreci ise hala pek çok hasta için belirsizlik taşıyor.

Migren nedir ve nasıl başlar?
Özarslan migrenin eski toplumlarda bir tür "lanet" olarak görüldüğünü belirterek, "Hatta sürekli baş ağrısı çekenler lanetli olarak kabul edilip ya cezalandırılmış ya da toplumdan uzaklaştırılmıştır," dedi.

“Migrenin ortaya çıkış biçimleri, özellikle de migren nöbeti öncesinde beliren ve halüsinasyonlarla devam eden auralar yüzyıllardır hayretle incelenmesine rağmen, hakkında çok az şey biliyoruz."

Migrenin epilepsi (sara) ile akraba olduğunu söyleyen Özarslan, "Bu sebeple nöbet benzeri bulgularla karşımıza çıkabilir. Bu durumda epilepsiden ayırt edebilmek için beyin elektrosu (EEG) ile ayırıcı tanısı yapılmalı," dedi.

Dr. Özarslan, migrenin hormonların aktif olduğu genç yaşlardaki kadınlarda erkeklere oranla üç kat fazla görülmesinin hormonlarla ilişkili olabileceğini gösterdiğini belirterek, "Bu nedenle baş ağrısı adet döneminde ve öncesinde şiddetlenirken, gebelik ve menopozda hafifler. Bu bulgular, migreni diğer baş ağrılarından ayırıyor. Ancak hastanın baş ağrısı bazen daha önce yaşanılandan daha şiddetli oluyor ki o zaman mutlaka beyin görüntülemeleri ile bir sorun olmadığı ve bunun beyinde bir kitle yada kanama olmadığı teyit edilmeli," ifadelerini kullandı.

Migrenin beyindeki kan damarlarının genişlemesi ve bu kan damarlarının çevresini saran sinir liflerinden çeşitli kimyasal maddelerin salınması nedeniyle oluştuğunu söyleyen Özarslan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Baş ağrısı sırasında, bazı maddelerin vücutta salınmasıyla kafatasının dışında, şakak bölgesinde hemen deri altında yer alan bir atardamar genişler. Migren hastalarının yüzde 20'sinde ağrı hep aynı tarafta görülse de çoğunlukla enseden başlayarak tüm başa yayılır."

"Baş ağrısına iştahsızlık, bulantı, kusma, ışık ve sese hassasiyet gibi belirtiler eşlik eder ve bazı hastalarda bu semptomlar ağrıdan daha fazla yakınmaya yol açar. Sıradan bir baş ağrısı olmayıp, tedavisi mümkün bir nörolojik hastalık olan migren, doktora en fazla başvuru nedenleri arasında yer alıyor."

"Kadınların yaklaşık yüzde 20'sinin, erkeklerin ise yüzde 8'inin migren hastası olduğu biliniyor," diye ekledi.

Migrenin sadece fiziksel bir rahatsızlık olmadığını, hastaların nöbet öncesinde görme bozuklukları, kulak çınlaması gibi duyusal sorunlar yaşayabileceğini de söyleyen Nöroloji uzmanı, "Hatta 'Alice Harikalar Diyarında Sendromu' olarak bilinen bir formda, hasta zaman ve mekan algısını kaybedebilir, rüyadaymış gibi davranabilir," dedi.

Bu sıra dışı belirtiler, migreni diğer baş ağrılarından ayıran en önemli özelliklerden.

Migren, yaratıcılığı artırıyor mu?
Migren ve yaratıcılık arasındaki ilişkiyi inceleyen bazı araştırmalar mevcut.

Hakemli tıp dergisi The Journal of Headache and Pain'de yayınlanan migren hastalarının duyusal yollarındaki değişiklikleri inceleyen bir çalışma, migren hastalarının beyinlerinde farklı duyusal korteksler arasında artan bağlantılar olduğunu ortaya koydu. Bunun da bazı yaratıcı süreçleri etkileyebileceği düşünülüyor.

Frontiers in Human Neuroscience dergisinde yayınlanan başka çalışmaya göre ise migren hastalarının beyin yapılarında ve işlevlerinde farklılıklar olduğu ve bu farklılıkların yaratıcı düşünme ve problem çözme yeteneklerini etkileyebileceği öne sürülüyor.

"Migrene sahip olan yazarlarların ve şairlerin bir çoğunun eserlerini bu dönemde ürettikleri söylenir," diyen Özarslan, şunları da sözlerine ekledi: "Gerçekten de bu dönemin yaratıcılık açısından oldukça verimli bir dönem olabiliyor. Ancak erken yaşta başlayan ve sık tekrarlayan migren atakları ilerleyen dönemlerde depresyon atakları için de ciddi bir risk oluşturabilir."

"Migrende hem depresyona eğilimden dolayı hem de ağrı eşiğinin yükseltmesi sebebiyle düzenli antidepresan kullanımı önerilir."

Uyku düzenini kontrol altına almanın sonraki atakları azalttığını belirten Özarslan, "Bu tedaviye en az altı ay devam edilmesi ile migren atakları iki yıl süreyle kontrol altına alınabiliyor," diye ekledi.

Migreni tetikleyen faktörler nelerdir?
Migreni tetikleyen faktörlerin kişiye göre farklılık gösterebileceğine dikkat çeken Özarslan, "Aynı kişide bir atağı farklı bir neden tetiklerken, bir başka migren atağını farklı bir neden tetikleyebilir. Bu nedenle tüm nedenlere dikkat edilmesinde fayda vardır. Örneğin peynir ve çikolata gibi bazı yiyecekler, öğün atlamak veya öğünü geciktirmek, yeterli su içmemek de migren ataklarına neden olabilir," dedi.

"Uyku düzeni de migren için önemlidir. Az ya da faza uyumak, yoğun egzersiz yapmak ve uzun süreli yolculuklar da migren ağrısına neden olabilir. Çok parlak ve yanıp sönen ışıklar, keskin kokular ve iklim değişiklikleri migren ağrılarınızı etkiler."

Bunların yanı sıra duygusal ve psikolojik faktörlerin ve kadınlardaki hormonal değişimlerin de migreni oldukça etkilediğini vurgulayan Özarslan, "Kanıtlanmış migrene iyi gelen yiyecekler olmasa da migrene iyi gelmeyen yiyeceklere mutlaka dikkat etmek gerekir. Örneğin çikolata, kakao, bakla, kuru fasulye, mercimek ve soya ürünleri, çeşitli deniz ürünleri, sakatatlar, alkollü içecekler, hazır et ve tavuk suyu tabletleri, konserveler, çağ kahve ve asitli içecekleri, incir, kuru üzüm, papaya, avokado, muz ve kırmızı erik, fıstık ezmesi gibi migreni arttırabilecek yiyecek ve içecekler konusunda dikkatli olunmalı," ifadelerini kullandı.

Özellikle yoğun stres ve duygusal dalgalanmalar, migren nöbetlerinin en sık görülen tetikleyicilerinden biri. "Migren, zihinsel ve duygusal dalgalanmalarla iç içe olabilir, bu da düzenli olarak antidepresan kullanımının faydalı olmasını açıklıyor," diyor Dr. Özarslan.

Nasıl tedavi edilir?
Migren üzerine yapılan son araştırmalar, özellikle nörolojik mekanizmaların daha iyi anlaşılmasına ışık tutuyor.

Dr. Özarslan, migrene karşı önleyici aşı çalışmaları ve birtakım önleyici çalışmaların yolda olduğunu söylüyor.

2023 tarihli bir araştırma, migrenin prodrom döneminde (migren atağının başlangıcından önceki evre) uygulanan tedavinin migren ataklarını nasıl hafiflettiğini ortaya koydu. The Lancet Neurology'de yayınlanan çalışmada, ubrogepant adlı ilaç, baş ağrısı başlamadan önce alınarak migrenin şiddetini önemli ölçüde azalttı. 518 katılımcı üzerinde yapılan bu faz 3 çalışmada, ubrogepant alan hastaların yüzde 46'sında 24 saat içinde orta veya şiddetli baş ağrısının gelişmediği görüldü. Plasebo grubunda ise bu oran yüzde 29'da kaldı.

Araştırmanın sonuçları, migren tedavisinde baş ağrısı başlamadan önce müdahale edebilmenin önemini vurgularken, yeni ilaçların bu alanda yarattığı potansiyeli gösteriyor. Bu çalışma özellikle migren ataklarını önlemek isteyen hastalar için umut verici.

Özarslan’a göre, yeni bulgular tedavi yöntemlerinde daha kişiselleştirilmiş yaklaşımlara kapı aralayabilir ve gelecekte genetik yatkınlığı olan bireylerde migrenin erken teşhis ve önlenmesine olanak tanıyabilir.

Araştırmalara göre hafif egzersizler yapmanın migren ağrılarına karşı iyi bir önlem olduğunu söyleyen Özarslan, "Hafif egzersizler migren ataklarının sıklık ve şiddetini azaltıyor, migrenin koruyucu tedavisinde de faydalı. Sık sayılabilecek şiddette haftada ikiden fazla migren ağrılarınız var ise sizi çok fazla yormayacak, düzenli bir aerobik egzersiz programı uygulayabilirsiniz. Jogging, yüzme, dans, bisiklet ve tempolu yürüyüş de tercih edebileceğiniz egzersiz seçeneklerinden," dedi.

"Migren atağı sırasında alınan kafein migrene iyi geliyor. Migren ilacınıza kafein eklemeniz ilaçların baş ağrısına karşı nerdeyse yüzde 40 daha fazla etki etmesini sağlıyor," diyen Özarslan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Migren ilacı kullanırken kafein içeren ilaçlar kullanıldığında hem daha düşük dozda ilaç kullanıldığı hem de ilacın daha etkili olduğu görülebilir. Ancak kafein içeren ilaçların da diğer tüm baş ağrısı ilaçları gibi çok fazla kullanılması tekrarlayan migren baş ağrılarılarına neden olur. Ayrıca kafein içeren ilaçlar faydalı olsa da kafein içeren gıdalar migren atağı dışında kesinlikle tavsiye edilmez."

Migren tedavisinde her hastaya farklı bir yaklaşım gerektiğini vurgulayan Özarslan, botoksun da son yıllarda migren tedavisinde devrim yarattığını belirtti: "Botoks tedavisi bir yıl süreyle hiçbir ilaç kullanmadan migren ataklarını önleyebilir."

Migren botoksunun, hastalara büyük rahatlama sağladığı ve düzenli tedavi ile atakların sıklığının ciddi oranda azaldığını destekleyen çalışmalar mevcut.

BMJ Open tıbbi dergisinde yayınlanan bir sistematik inceleme ve meta-analiz, botulinum toksinin migrenin önlenmesinde etkili olduğunu ve migren günlerinin sayısını azalttığını ortaya koyuyor.

The Journal of Headache and Pain dergisinde yayınlanan çalışmaya göre de botoks, kronik migren tedavisinde etkili. Bu çalışma, botoks tedavisinin migren ataklarının sıklığını ve şiddetini önemli ölçüde azalttığını gösteriyor.

Dr. Özarslan ayrıca, migrene yönelik çalışmaların devam ettiğini, önleyici aşılar ve yeni ilaçların geliştirildiğini belirtiyor.

"Genetik olduğu bilinse de migren kader değil. Uygun ilaç tedavileri ve yaşam tarzındaki düzenlemelerle kontrol altında tutulabilir."

Migreni yaşayan milyonlarca kişi için, bilimsel araştırmalar ve tedavi yöntemlerindeki yenilikler umut vaat ediyor.

Özarslan, migrenin "kurbanlarını genetik yolla seçtiğini" ancak gıda kontrolü ve uygun ilaç tedavisi ile bu hastalığı kontrol altında tutmanın elimizde olduğunu vurguladı.

"Migren çalışmaları tam gaz devam ediyor ve tıpta yeni ilaç çalışmaları ve tanı yöntemlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Unutmayalım migren genetik bir hastalık, kader değil."


 

YORUMLAR

Bu habere henüz yorum yapılmamış.İlk yorum yapan sen ol...

Yorum Yap

Bu Alan Boş Bırakılamaz
Bu Alan Boş Bırakılamaz
Yorum Yapma Şartlarını Kabul Etmediniz