Türkiye Destekli İsyancılar Esad Rejimini Devirir mi?
Ankara Suriyeli cihatçıları desteklemekle ne amaçlıyor? HTŞ-Türkiye ilişkisi hakkında neler biliniyor? Türkiye destekli cihatçıların hedefindeki Esad rejimi tehlikede mi? Uzmanlar DW'ye konuştu.
- | Son Güncelleme:
- | Yeni Günaydın
Suriye'de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki muhalif ittifakı oluşturan silahlı grupların Esad rejimine karşı başlattıkları saldırılarda gözler Türkiye'ye çevrildi.
Ankara, muhaliflerin 27 Kasım'da başlattıkları saldırılarla yeniden alevlenen çatışmalara müdahil olmadığını söylüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Pazartesi günü "Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve milli birliğinin korunması, 13 yıldır devam eden istikrarsızlığın Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda mutabakatla son bulması, en büyük temennimizdir" açıklamasını yaptı.
Ancak HTŞ, uluslararası medyada ve bir çok analist tarafından "Türkiye destekli bir yapı" olarak nitelendiriliyor.
Türkiye'nin HTŞ'nin bulunduğu İdlib'de askerlerinin bulunduğuna dikkat çekiliyor, bu yapının diğer İslamcı örgütlerle Esad rejimine karşı saldırı hazırlığının Türk askerleri tarafından fark edilmemiş olunmasına ihtimal verilmiyor.
HTŞ'nin arkasında Türkiye mi var?
DW'nin "HTŞ için Türkiye destekli yapı deniyor. Bu ne anlama geliyor?" sorusunu yanıtlayan Lancester Üniversitesi Ortadoğu analisti Simon Mabon, "Dürüst olmak gerekirse bu müphem, çok net olmayan bir konu" yanıtını verdi.
Mabon, dönem dönem HTŞ ile Türkiye'nin yakın işbirliği yaptığını söylemekle birlikte "Ama Türkiye'nin bu son saldırıya destek mahiyetinde tam olarak ne yaptığını bilmiyoruz" dedi.
Son 10 yılda Türkiye'nin bölge genelindeki İslamcı gruplara ciddi boyutta destek verdiğini, sürgündeki İslamcı gruplara ev sahipliği yaptığını anımsatan Simon Moban, Ankara-HTŞ ilişkilerinin son gelişmeler bağlamında ne boyutta olduğuna dair bilginin ise çok sınırlı olduğunu kaydetti.
HTŞ ile Türkiye arasında siyasi, ideolojik ve jeopolitik görüş ayrılıkları bulunduğuna işaret eden Moban, "HTŞ ile Ankara ve izlediği dış politika gündemi arasında bir dereceye kadar bariz bir bağlantı var. Ancak HTŞ'nin Ankara'nın birlikte çalıştığı diğer İslamcı gruplara kıyasla çok daha şiddet yanlısı ve radikal bir ideolojisi var" değerlendirmesini yaptı.
Ankara neden "müdahil değilim" diyor?
HTŞ öncülüğündeki Suriyeli muhalifler Halep'i ele geçirirken Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) Tel Rıfat kentine başlattığı "Özgürlük Şafağı" operasyonu da büyük yankı uyandırdı.
Türk makamları, Türk basınına tıpkı Halep saldırısında olduğu gibi SMO'nun operasyonuna da hiçbir aşamada müdahil olmadıkları bilgisini paylaştı.
Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Gönül Tol, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda "Türkiye'nin yeşil ışığı olmadan HTŞ'nin operasyonunun başlaması mümkün olmazdı, tabii fakat Türk tarafının aktif olarak operasyona dahil olmadığını bu kadar açıklıkla ifade etmek istemesi de doğal" görüşüne yer verdi.
Tol, şu değerlendirmeyi aktardı:
"2010 Arap ayaklanmaları sonrasında izlediği ‘devrimci' politika Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırmıştı. Körfez ülkeleriyle, Mısır'la ilişkileri düzeltmek için büyük emek harcandı. Şimdi yeniden bölge ülkeleri, özellikle Körfez, tarafından bölgede rejim değişikliği politikası güden ülke olarak görülmek istemez. BAE lideri Muhammed bin Zayed el-Nahyan'nın Esad'ı arayıp rejime desteğini ifade ettiğini hatırlayalım."
HTŞ silahlarını Türkiye'den mi tedarik etti?
Ancak radikal İslamcı HTŞ'nin, son saldırılarında Türkiye destekli Suriyeli muhalif gruplardan oluşan bir ittifak olan SMO ile birlikte hareket ettiği belirtiliyor.
Hamburg merkezli GIGA Enstitüsü'nün Suriye uzmanı André Bank, HTŞ'nin kendisini bölgesindeki en büyük güç olarak konumlandırmayı başarmış olduğuna dikkat çekerek, bunun Esad rejimine yönelik saldırıda kaydedilen başarıda etkili olduğunu söylüyor.
"HTŞ küresel bir cihat peşinde değil, sadece Suriye'ye odaklanmış durumda ve burada kendini ‘kurtuluş' ya da ‘yeniden diriliş hükümeti' olarak ilan etti" bilgisini paylaşan Bank, örgütün son yıllarda kendini toparladığını, silahlandığını söyleyerek "Şu anda yeni insansız hava araçları ve füze sistemleri kullanıyor. Bunların Türkiye üzerinden tedarik edildiği varsayılabilir" dedi.
Ankara ne amaçlıyor?
Türkiye'nin Suriye topraklarına ilk askeri müdahalesini 2016 yılında Fırat Kalkanı Harekatı ile gerçekleştirdi. Ankara hedefini "IŞİD'i Türkiye sınırından uzaklaştırmak ve Menbic'i ele geçiren PKK'nın Suriye uzantısı YPG'nin Afrin ile Menbiç'i birleştirip koridor kurmasını engellemek" olarak açıklamıştı. Bu harekatı, İdlib, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları izledi.
Bazı Suriye uzmanlarına göre Türkiye'nin Suriyeli muhaliflerin son saldırılarını üstü kapalı da olsa desteklemesinin gerisinde kendi nüfuzunu Suriye'nin kuzeydoğusuna yayma, ana omurgasını PKK'nın Suriye uzantısı olan YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) Türkiye sınırlarından uzaklaştırma hedefi yatıyor.
GIGA uzmanı André Bank ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimindeki AKP hükümetinin şu anda Türkiye'de yaşayan ve Esad'ın hüküm sürdüğü bölgelere dönmek istemeyen yaklaşık 3 milyon 500 bin Suriyeli mültecinin mümkün olduğunca çoğunu yeniden Suriye'ye yerleştirmek için kuzeyde daha da geniş bir tampon bölge oluşturmaya çalıştığını aktarıyor.
Lancester Üniversitesi Ortadoğu analisti Simon Mabon ise Ankara'nın Suriye stratejisinde pek çok faktörün etkili olduğu görüşünde. Bu faktörleri, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeybatısında nüfuzunu güçlendirme, Suriye'deki gelişmeleri etkileme yetkinliğini elde etme ve Ortadoğu genelinde nüfuzunu arttırma arayışları olarak sıralayan Mabon, "Türkiye'nin bölge genelinde daha güçlü bir varlık sergileme, bölgede kendi vizyonu ile uyumlu İslam ve demokrasi anlayışıyla nasıl bir düzen inşa edilmesi gerektiğine dair sayısız girişimleri oldu, Cumhurbaşkanı Erdoğan bunları ifade etti" diye konuştu.
Mabon, Türkiye açısından Suriye'deki gelişmelerin Kürt sorunu nedeniyle de büyük önem taşıdığına vurgu yaparken, bu sorunun sadece Türkiye'nin bir iç meselesi olmadığını aynı zamanda Ankara tarafından İran, İran ve Suriye ile ilintili bir sınır meselesi olarak değerlendirildiğini kaydetti.
Esad rejimi tehlikede mi?
Son gelişmelerin Esad rejiminin devrilmesine yol açıp açmayacağı ile ilgili hararetli tartışmalar sürüyor.
Analist ve gazeteci Manhal Barish, DW'ye yaptığı değerlendirmede cihatçıların ilerleyişinin öncelikle Esad rejimine yönelik olduğunu söylemekle birlikte bu saldırıların gerisinde aynı zamanda İran ve Hizbullah'un yanı sıra Afganistan, Pakistan ve Irak'tan Suriye'ye Esad'a desteğe gelen misilleri zayıflatma hedefinin de yattığına dikkat çekiyor.
İran ve Rusya, Esad'a desteğini artırmaya başladı. Bölgeden gelen bilgilere göre yaklaşık 200 İran yanlısı savaşçı Irak sınırını geçerek Suriye'ye ulaştı.
Ayrıca hafta sonunda da zaten Rus ve Suriye hava kuvvetleri İdlib'de cihatçı milis gücü HTŞ'yi hedef alan saldırılar düzenledi.
Şu anda Rusya'nın Esad'ın rejimini ayakta tutabilmesi için gerekli desteği verip vermeyeceği belirsizliğini koruyor.
Suriye uzmanı André Bank ise Esad rejiminin geleceğinin, muhaliflerin isyanın daha geniş bir alana yayılıp yayılmayacağına bağlı olduğunu söylüyor.
Ülke genelinde rejimden memnuniyetsizliğin hakim olduğunu anlatan Bank, "Eğer bu bir ayaklanmaya dönüşürse Esad rejimi için tehlikeli olabilir. Ancak henüz böyle bir durum söz konusu değil" diye konuştu.
Bank, ayrıca Esad rejiminin aksine cihatçıların uluslararası alanda neredeyse tamamen izole edilmiş durumda olduklarına işaret ederek "Şayet Esad'a verilen uluslararası destek büyük ölçüde başarısız olursa, işte o zaman ayaklanma rejim için ciddi bir tehdit oluşturabilir" dedi.
YORUMLAR
Yorum Yap