6'lı Masa Dış Politikada Aynı mı Düşünüyor?

Türkiye seçim için geri sayıyor. Sandığa zamanında gidilirse 6 ay 1 hafta sonra merak bitecek.

  • | Son Güncelleme:
  • | Yeni Günaydın

Türkiye seçim için geri sayıyor. Sandığa zamanında gidilirse 6 ay 1 hafta sonra merak bitecek. Başka konular masaya yatırılacak. Onlardan biri de dış politika. Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda yayımlanan son çalışma bu mevzuya ışık tutuyor

"Merkez ülke", "Stratejik derinlik", "Çok boyutlu-çok kulvarlı politika"…

Bir dönem AK Parti'nin dış politikasına damga vuran, sloganlaşmış kavramlardı bunlar.

Kemalist ilkeler tarafından belirlenip "Yurtta sulh cihanda sulh" anlayışına dayalı geleneksel Türk dış politikası, kimilerine göre küreselleşen dünya düzeni ve uluslararası jeopolitik atmosferde geçerliliğini yitirmişti. 

Türkiye Ortadoğu'dan kopmuş, Kürt sorunu iyice tıkanma noktasına gelmiş, dahası Türkiye tarihsel mirasını bir türlü kullanamamıştı.

Yukarıdaki tespite katılanlar arasında ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı'nın eski Ulusal Haberalma Konseyi Başkan Yardımcısı Graham Fuller gibi isimler de var(dı); bugün siyasetin muhalefet cephesinde yer alan, 6'lı masada oturan iki eski dışişleri bakanından biri olan Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu da…

AK Parti iktidarının henüz ilk dönemlerinde "yeni" dış politikaya yönelik adımlar atılırken amacın çekingen ve bir parça da statükocu nitelik taşıyan siyasadan uzaklaşıp "savunmacı" yerine "atak" bir anlayışın inşa edilmesi gibi bir niyetten söz ediliyordu.

Yani bir bakıma iktidarın o dönem dış politika yapıcıları ne 2004 Avrupa Şampiyonu Yunanistan ne de  2022 Dünya Kupası çeyrek finalisti Fas misali defansif bir oyun kurgusu ile değil İngiltere gibi hücum aksiyonları fazla ve  atak bir futbol oynamaya çalışacaktı.

Jeopolitik ve "merkez ülke" odaklı, dış politikadaki "klasik realizm" anlayışını İslamcılıkla birleştirip, bir tür "İslamcı Realizm" algısı kurmaya soyunan AK Parti'nin, Turgut Özal dönemi pragmatizmini anımsatan hali son 20 yıldır öylece yerinde dursa dahi; "Komşularla sıfır sorun politikası" kavramının yıllar içinde "değerli yalnızlık" algısına doğru evrildiği ayan beyan herkesçe gözlemlenebildi.

Bizzat dönemin başbakanı Erdoğan tarafından "çıraklık" diye tarif edilen yıllarda (2002-2007) AK Parti'nin Müslüman dünyadaki tarihi rolünün farkına varmaya başladığını öne süren Graham Fuller, bugünkü tabloya baktığında Adriyatik'ten Çin Seddi'ne değin uzanan bir siyasa görebilir mi orası muamma.

İktidardaki 20. yılını geçen ay geride bırakan AK Parti bugünlerde dün darıldıkları ve masaya oturmadıklarıyla "Siyasette küslüğe yer yok" şiarıyla yeniden uzlaşı yoluna giriyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimine kısa bir süre kala merak konusu olan ise Türkiye'yi Haziran 2023'ün ardından nelerin beklediği.

Bir başka deyişle 6'lı masa temsilcilerinin seçimi kazanması halinde Türk dış politikasında nelerin değişeceği, nelerin sabit kalacağı...

Bu soruya eski Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürü Alper Coşkun ile İstanbul merkezli Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi'nin (EDAM) direktörü Sinan Ülgen birlikte yanıt aradı. 

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı için kaleme aldıkları ve geçen ay yayımlanan "Siyasal Değişimler ve Türkiye'nin Dış Politikası" makalesinde iktidar hedefi koyan 6'lı masa ve bazı konu başlıklarında HDP'nin de dış politika vizyonu ele alındı.

Independent Türkçe, Dışişleri Bakanlığı'nda uzun yıllar önemli görevler üstlenen ve Bakü Büyükelçiliği'nde de bulunan Alper Coşkun ile hem bu makaleyi hem Türkiye'nin dış politika geleceğini konuştu.

Mevzu çok, konular fazlasıyla katmanlı.

O yüzden meselenin özünü, konuyu dağıtmadan aktarabilmek için bu röportaj da üç ayrı bölüm halinde yayınlanıyor.

İlk bölümde çalışmanın amacı ve genel hatları, Türkiye'nin dış politika algısının dünden bugüne nereye evrildiği ve 6 siyasi partinin meseleye dair hedeflerinin bir özeti yer alıyor.

Röportajın ikinci bölümü Türkiye'nin Suriye rejimi ve Yunanistan ile ilişkilerini detaylıca ele alıyor.

Dizinin üçüncü ve son bölümü ise çeyrek asrı aşkın süre boyunca dışişleri bünyesinde çeşitli görevler üstlenen ve bir kariyer diplomatı olarak tanınan emekli büyükelçi Alper Coşkun'un güncel meselelere dair yöneltilen sorular karşısındakini görüşlerini kapsıyor.

Genel itibarıyla bu başlıklar AK Parti'nin mevcut politikaları üzerinden muhalefet partilerinin eleştirel bakış açıları ve yerine ne koymak istedikleriyle ilintili.

Meraklısı için birinci bölüm başlıyor.

"Mevzu Nedir?" bu kez 6'lı masa aktörlerinin dış politika tahayyülüne ışık tutuyor.

6 parti dış politikada aynı mı düşünüyor?

Alper Coşkun ve Sinan Ülgen imzalı çalışmada 6'lı masa ve HDP'nin dış politika alanındaki temsilcileriyle görüşmeler gerçekleştirildi.

ABD ile ilişkiler, Türkiye-NATO ilişkileri, Avrupa Birliği ile ilişkiler, Doğu Akdeniz-Kıbrıs-Yunanistan, Suriye, Rusya ve Çin ile ilişkiler gibi genel konu başlıkları altında parti üyelerinin görüşleri ele alındı.

Çalışmada 6'lı masa aktörlerinin birçok başlıkta uzlaşmasına rağmen bazı konularda farklı yöntemler tercih ettiği fark ediliyor, bazı konularda ise görece zıt görüşlere sahip olduğu ortaya çıkıyor.

Doğu Akdeniz'de münhasır ekonomik bölge ilan edilmesi, Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyelik hedefinin ilerletilmesi ve PYD ile ilişki kurma noktasında 6 muhalefet partisi arasındaki bazı görüş ayrılıkları dikkat çekiyor.

Bunlardan en mühimi Türkiye'nin terörist yapılanma olarak kabul ettiği PYD.

Dönemin CIA direktörü David Petraeus, Şubat 2017'de düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı'ndaki Türkiye konulu oturumda PYD için "ABD'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK'nın kuzeni" ifadesini kullanmıştı.

Bu kabule rağmen örgüt ABD devletinin terör listesinde olmadığı gibi, IŞİD ile mücadelede etkin olarak beslenen bir örgüt ve Ankara bu konuda son yıllarda Washington'a hayli öfkeli.

Bununla birlikte Türkiye'nin PYD'ye yönelik bakış açısı hep böyle değildi.

AK Parti hükümeti kamuoyunda "Çözüm Süreci" olarak bilinen ve 16 Temmuz 2014'te "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" adıyla Resmî Gazete'de yayımlanarak hayata giren zaman dilimi içerisinde PKK'nın Suriye'deki kolu PYD ile gayriresmi yollardan da olsa görüştü. 

PYD eş başkanı Salih Müslim ile aynı yıl Türkiye'ye bir ziyaret gerçekleştirdi.

Kuşkusuz tüm bunların üstünden çok zaman geçti. 

Konjonktür fazlasıyla değişti ama terör örgütü PKK'nın Suriye'deki kolu olarak anılan PYD hala varlığını koruyor.

Bu bağlamda 6'lı masanın son anketlere göre en fazla oy oranına sahip üyesi CHP, PYD ile bir şekilde etkileşimde bulunulması noktasında diğer partilerden bir parça ayrışıyor.

Sinan Ülgen ile Alper Coşkun'un Türk dış politikasında muhalefetin yönelimlerini konu alan makalede, CHP'nin PYD ile etkileşimde bulunulabileceği sinyali verdiği belirtiliyor. 

Emekli büyükelçi Coşkun bunu şu sözlerle izah ediyor:

Türkiye PYD ile etkileşimde bulunmalı mı bulunmamalı mı? Bu sorunu çözmeye matuf olarak (6'lı masada) yavaş yavaş ayrışmaların olabildiğini, aynı amaca giden farklı araçların ortaya konabildiğini görüyoruz. Örneğin CHP temsilcisi Ünal Çeviköz, Türkiye'nin geçmişte PYD ile pekâlâ etkileşim içerisinde bulunulduğunu, yine bu kanalın kullanılması suretiyle PYD'nin bir ayrılıkçı arayış içinde olmasının veya Türkiye'nin çıkarları hilafına bir eylemde bulunmasının sürdürülebilir olmayacağı gerçeğinin anlatılması bakımından, bu yönteme yine başvurulabileceğini ifade ediyor. Buna mukabil İYİ Parti temsilcisi, Gelecek Partisi temsilcileri PYD ile etkileşimde bulunulmaması gerektiğini ifade ediyorlar. O bakımdan ayrışmalar olmakla birlikte amacın aynı tasvir edildiğini, tehdit algılamasının bütün bu partiler tarafından -HDP'yi bir kenara koyarsak- aynı şekilde tasvir edildiğini söyleyebilirim.

"Dış politika belirleyici ama…"

"Siyasal Değişimler ve Türkiye'nin Dış Politikası" başlıklı makale Türkiye'de yaklaşan seçimleri hatırlatıyor, son dönemde yapılmış kamuoyu araştırmalarına yer veriyor.

Onlardan biri de ağustos ayında Metropoll araştırma şirketinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın olası adayları karşısındaki performansına yönelik çalışma.

Bu çalışmaya göre Erdoğan, olası dört aday karşısında da (Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, Yavaş ve Akşener) geride görünüyor.

Alper Coşkun, seçimlerin gerçekleşeceği günün koşullarının farklılık teşkil edebileceğini, zaman içerisinde bu rakamlar ve öngörülerde mutlaka değişiklikler olabileceğini kabul ediyor.

Peki iktidar dış politikada attığı adımlar ve Suriye'ye olası kara harekatıyla söz konusu tabloyu lehine çevirebilir mi?

Kamuoyunda ve özellikle muhalif seçmenler nezdinde sıklıkla sorulan sorulardan biri de bu.

Alper Coşkun, "Şüphesiz hem iktidar hem muhalefet partileri bu tabloyu zaman içerisinde kendi lehlerine çevirme arayışı içinde olacaklardır. Sayın cumhurbaşkanının da mevcut AK Parti hükümetinin de bu aradaki dönemi kendisine göre bu amaçla kullanılacağına hiç şüphe yok. Zaten bunun işaretlerini görüyoruz" diyor.

Bununla birlikte Coşkun, adilane yaklaşım sergilenmesi gerektiği kanaatinde.

Zira her seçim öncesi kim iktidardaysa bu tür tedbirlerin alındığının hem Türkiye hem dünya ölçeğinde bir gerçek olduğunu belirtiyor.

Dış politika seçmenin önceliği mi?

Dış politikanın son dönemde görünürlüğü çok daha fazla artmış olsa bile günümüz Türkiye'sinde insanların zihinlerini asıl meşgul eden konunun ekonomik geçim sıkıntısı olduğunu anımsatıyor Alper Coşkun.

Ağırlıklı olarak bir istisnanın seçimlere etki edebilme potansiyeline sahip olduğunu anımsatarak: 

Belki bir istisnayı hatırda tutmak gerekir. Suriye bağlamında Türk kamuoyunu son dönemde çok meşgul eden bir yansıması Türkiye'deki Suriyeli misafirlerimiz yani göçmenler oldu. Dolayısıyla yakın ve orta vadede bu konuda gönüllülük esası içerisinde Suriyelilerin dönüşüne zemin hazırlayabilecek bir siyasanın harekete geçirildiğinin görülmesi halinde bunun da (iktidar lehine) bazı olumlu yansımaları olabileceğini düşünüyorum.

"Bu çalışma temenni değil muhalefet ile yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz izlenim"

"Siyasal Değişimler ve Türkiye'nin Dış Politikası" başlıklı çalışmayı böyle nitelendiriyor Alper Coşkun.

"Potansiyel bir liderlik ve hükümet değişikliği 20 yıllık AK Parti iktidarının ardından Türkiye'ye ve dış politikası için sonuçlar doğuracaktır" tespiti de bu minvalde kaleme alınmış.

Coşkun, söz konusu tespitin kabaca üç ana başlık altında toplanabileceğini kanaatinde.

İlki Türkiye'nin lokasyonu yani dünyadaki yeriyle ilgili.

Zira Coşkun ve Ülgen'in muhalefet temsilcileriyle yaptığı görüşmede edindikleri izlenim özellikle son 10 yıllık zaman dilimi içerisinde izlenen dış politika ile ilintili:

Muhalefet Türkiye'nin dünyada kendisini hangi ülkelerle birlikte değerlendirdiği, geleceğini nasıl gördüğünü hususunda tereddüt yaratıldığı kanaatinde. Türkiye'nin aslen batı dünyasının batı medeniyetinin bir parçası olduğu düşüncesindeler.

Avrupa Konseyi ve NATO üyeliğini hatırlatıyor muhalefet temsilcileri. 

Bu iki kuruluşa üyeliğin önem arz ettiğinin altını çizerek Türkiye'nin dış politikasındaki bu ana çıpanın hiçbir zaman sarsılmaması gerektiğine vurgu yapıyorlar.

Rusya ve Çin ile ilişkilerle ilgili olarak ise öne çıkan ortak kanı emekli büyükelçi Coşkun'a göre şu şekilde:

Her iki ülkeyle de kendi coğrafyası ve ötesinde çıkar alanlarıyla, tabiatıyla dengeli, kendi ihtiyaçları çerçevesinde ilişkilerini hiçbir kısıtlamaya tabi tutmadan yürütmesi gerektiğini belirtti muhalefet. Fakat bu iki cephe ile bir nevi etkileşim içerisinde bulunurken Türkiye'nin ana omurgasının Batı dünyasıyla birlikte olduğu hususunda tereddüt yaratılmaması gerektiğini, iktidara geldikleri takdirde kendilerinin Rusya'yla Çin'le Türkiye'nin bulunduğu coğrafyayla Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri iyi ilişkiler hedefini, yapıcı ilişkiler hedefini güderken bu ana omurgadan saptığı izlenimini ne Batı'ya ne Doğu'ya vermeyeceklerini ifade ettiler. 

Muhalefetin hedefi fabrika ayarlarına geri mi dönmek?

Dış politika ekseninde yöneltilen bu soruya bir bakıma "Kısmen evet" yanıtı veriyor 6'lı masa temsilcileri.

Ancak bununla birlikte AK Parti'nin dış politika yapıcılarına tırnak içerisinde "kredi" verildiğini de ekleyerek...

Alper Coşkun, yaptıkları görüşmelerde edindikleri izlenimi şöyle özetliyor:

Bunu mesela Gelecek Partisi'nden Ümit Yardım özellikle vurguladı sohbetimizde. Türkiye'nin dünya bakışının Batı merkezli olmasının da doğru bir şey teşkil etmediğini, AK Parti döneminde daha geniş bir vizyonun Türk dış politikasının bir nevi içine yerleştirildiğini ve bunu doğru bulduğunu da söyledi. Dolayısıyla geniş bir parametre içerisinde Türkiye'nin değişen dünya jeopolitik gerçeklerini dikkate alarak çok geniş bir zaviyenin çıkarlarını gözetmesi gerektiğini ancak ana omurgası hakkında da tereddüt hasıl olmaması gerektiğini ifade ettiler.

Emekli büyükelçi Coşkun bir başka ortak payda olarak kapsamlı demokratik sürecin Türkiye'de hayata geçirilmesi gerektiği noktasında 6 muhalefet partisinin hemfikir söylüyor:

Şeffaflıktan, demokratik standartlar ve ifade özgürlüğüne kadar her alanda Türk toplumunun ihtiyaçlarına hizmet verecek ileri uygulamaların mutlaka hayata geçirilmesi gerektiğini, böylesine bir eğilimin aslında geçmişte olduğu gibi hem Türkiye'nin uluslararası imajına olumlu yansıması olacağını, içerideki faydalarının yanı sıra örneğin Avrupa Birliği'nde sorun teşkil eden birçok meselenin kendiliğinden ortadan kalkabileceğini -her ne kadar mevcut birçok sorun var ise- ama o mevcut sorunların yönetilmesinde de daha kolay daha uygun bir zeminin ortaya çıkabileceğini ifade ettiler.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde dış politika tek bir kişiye mi bağlandı?

Soru bu.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi savunan 6'lı masanın bu soruyla ilgili vereceği yanıt da belli.

 Dolayısıyla 6'lı masanın ortaklaştıkları bir başka cephe Türk dış politikasının tatbik ediliş ve uygulanış şekline dair:

Muhalefet partileri başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşların siyasanın gelişiminin şekillendirilmesi, icabında değiştirilmesi ve girdi yapma potansiyelinin son derece azaldığını, Külliye'de dar bir çerçevede ve sıklıkla da sayın cumhurbaşkanının şahsında bir nevi birleştiğini, devlet aklının işlenmesine de imkân sağlayan bu kurumların filtreleme vazifesini dışlayan bir yapını hâkim olduğunu ve bunu da sakıncalı bulduklarını ifade ettiler.

Coşkun: Dış politikada daha uzun erimli düşünülmesi gerekir

Dış politika meselelerinin son dönemde iç siyasi meselelerle iç içe geçmiş halde kurgulandığına dikkati çeken Çoşkun, ülkelerin dış politika dair meselelerde daha uzun erimli düşünmesi gerektiğini "Çünkü ülkelerin çıkarları seçim takviminden veya seçim mücadelesinden bağımsız olarak çok farklı bir zeminde ilerliyor olabilir" sözleriyle izah ediyor.

Ege'deki sorunları buna örnek olarak veren Coşkun, adaların silahsızlandırılmış statüsü gibi meselelerin mutlaka siyaset üstü bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğinin aşikâr olduğuna işaret ediyor.
 

YORUMLAR

Bu habere henüz yorum yapılmamış.İlk yorum yapan sen ol...

Yorum Yap

Bu Alan Boş Bırakılamaz
Bu Alan Boş Bırakılamaz
Yorum Yapma Şartlarını Kabul Etmediniz